BEYAZ GECELER- DOSTOYEVSKİ
Düşünüyorum da yüzlerce yıl önce yazılmış ve hayatta hala karşılığını bulan cümleleri okumak benim için ne büyük bir talih. Dostoyevski'nin kitapları , gerçekçi, ayakları yere basan, insanlığa değer katan düşüncelerin cümle bulmuş hali.
Kitaptaki öykülerde beni düşündüren, altını çizdiğim cümlelerin bazılarını not düşmek istedim ve paylaşıyorum.
Harika bir akşamdı; böyle bir akşam insana ancak gençken nasip olur sevgili okur. Gökyüzü öyle yıldızlı, öyle berraktı ki, onu gören kendine sormadan edemezdi: Nasıl oluyor da böyle bir göğün altında türlü türlü suratsız, kaprisli insan yaşayabiliyor?
Bu cümleyi öyle bir zamanda okumuştum ki benim içimden geçenlerin kelimelere bürünmüş hali idi. O anki ruh halim ancak böylesine derli toplu bir şekilde ifade edilebilirdi. Aynı gökyüzü altında yaşamayı bırak, aynı çatı altında, aynı iş yerinde, aynı asansörde, aynı trende, aynı otobüste, aynı gemide bambaşka insanlar, bambaşka kafalar hayat sürüyordu. Teoman'ın "istasyon insanları" şarkısı geldi bir an aklıma , ben Teoman dinlerken hissettiğimi, Dostoyevski okurken hissedebilen bir insanım galiba, onun da şu an farkında oldum.
...o kendi yaşamının sanatçısıdır ve eserine her an canının istediği süsü ekleyebilir...
Bir insanın kendi yaşamının öznesi, sözcüsü olması ne kolay aynı zamanda ne zor bir iş. Her birimizin hayatında prangalar var, yok sansa da bazıları, yine de var. Özgürlük istediğini yiyip , içmek, giymek, istediğin yere gitmek, hesapsızca para harcamak, istediğin kadar çalışmak, biriktirmek ya da yan gelip yatmak değil. Bunların hepsi birer davranış. Bu davranışları ne için yapıyorsun onu sorman lazım kendine önce. Asıl özgürlük ruhsal özgürlüğü elde etmek, istediğin gibi hissetme özgürlüğü, kınanma korkusu duymadan, o kadar güzel bir düşünce ki bu "her ana hayatına yeni bir süs ekleyebilme özgürlüğü" . İşte bu cümle, bu düşünce bir prangadan daha kurtardı beni, bir nebze daha huzurluyum işte şu anda, burada.
- Susun ve dinleyin. önce bir uyarı: Sözümü kesmek yok, yoksa her şeyi birbirine karıştırırım. Şimdi pürdikkat beni dinleyin.
Çok defa başıma gelmiştir sözümün yarıda kesilmesi mevzusu. Kusura bakma sözünü balla kesiyorum demene lüzum yok . Anlıyorum , aptal değilim dinlemek istemiyorsun. Doğruya doğru bazen sıkıcı konuşurum. Lafı uzatır da uzatırım. Başka türlü anlatamıyorum. Anlatacağım şey çabuk bitsin diye normalimden iki kat hızla anlattığım oluyor, iyice saçmaladığımı fark ediyorum. Saçmalayan insanı kim dinlemek ister ki? Konuşmadığım zamanlar çoktur o yüzden. Sessizdir o derler genelde benim için, yok konuşmayı severim ben belki hitap edecek kimse bulamıyorum etrafımda . Çok defa konuşurken derine daldığım oluyor. Ama etraf sığ sularda yüzmek isteyenlerle dolu. Samimi bulduğum bir arkadaş bana gelip bir şey sorduğunda ve arada sözümü kestiğinde onun samimiyetine güvenerek çok demişimdir "dur bir bitireyim, kafam karışıyor sonra". Ama bir kere dedikten sonra hala kesmeye devam ediyorsa , susuyorum, o konuya dönmüyorum, çaktırmadan dağıtıyorum konuyu. Çünkü sözün değerine inanırım. Demek ki zamanı değilmiş, varsın başkasından duysun bu sözleri . Ama zamanı gelince duysun ve hayatına bir değer katsın.
Koşullar bazen birbirinden bütünüyle farklı insanları bir araya getiriyor işte...
Size de öyle olmuyor mu böyle? Bana çok oluyor, her anlamda hayat görüşümün farklı olduğu insanla bir arada olmak zorunlu hal alıyor ve bu zorunlu birliktelikten gönüllü arkadaşlıklar, güzel dostlukla doğuyor. Hoş ben dostlukları sürdürebilme konusunda pek iyi değilimdir , nadiren sürdürülebilir arkadaşlıklarım olur. Hani derler ya "beni tanırsanız çok seveceksiniz" bende tam tersi bu olay "beni tanıdıkça beni sevmeyen insan daha çok hayatımda" kırmam dökmem, haşin değilim, incitmemem, zararım dokunmaz pek kimseye, belki bazen acı konuşurum. Açık açık söylerim ama sınırımı aşmadan, karşımdaki rahatsız olur söylemlerimden, benden uzaklaşır, seyrederim sadece. Hakkı vardır buna, sonuna kadar saygı duyarım. Ama değer verdiğim insanla fazla laçkalaşmak istemem . Sormam senin derdin ne, benle bir sıkıntın mı var diye, zaman her şeyin ilacı. Sonra yatışır duygular ve devam eder arkadaşlık, devam edeceği varsa kaldığı yerden.
Çocukları gözlemlemeyi çok severim. Onların yaşam sahnesine ilk defa kendi benlikleri ile çıkışları son derece ilgimi çeker.
Her şeyin yalın halidir çocuklar. Her anne babaya soruyorum, çocuğunun neyinden şikayetçisin, o zaman kendine bak , o davranış sende de var mı, çünkü çocuk anne-babanın aynasıdır. Çocuğuna bak ve gör kendini. Bir çocuğun davranışı bana onun etrafındaki yetişkinler hakkında bilgi veriyor. kendini ele vermek isteyen çocuğunu özgür bıraksın. Çocuğunu özgür bırakan zaten özgürdür. O yüzden kendini ele vermekten korkmaz o yetişkin. Olsa olsa hatasını bilmek ve doğrusunu öğrenmek ister.
Yüreğim dolup taşıyor Arkaşa! Ben bu mutluluğu hak etmiyorum! Farkındayım, bunu hissediyorum. Peki neden ben? -boğuk hıçkırıklarla dolu bir sesle konuşuyordu- Ne yaptım da bu mutluluk bana nasip oldu? Söyle bana! Etrafına bir baksana, onca insan, onca gözyaşı, onca acı, bir soluk bile alamadan koşuşturmayla geçip giden onca yaşam! Oysa ben!
Sana da geliyor mu zaman zaman böyle bir his? Mutlusundur. Ben bunu neden hak ettim şimdi, kendine mutluluğu yakıştıramama halleri falan. Ya da bir kişi sana değer veriyor, Allah Allah var bunda bir iş dediğin oluyor mu? Kim, neden bana değer versin ki diyerek mutluluğunu baltalıyor musun? Yapma. Mutluluğunu baltalama , başına gelen güzel şeyleri hak ettiğine inan. ben artık şaşırmıyorum başıma iyi şeyler geldiğinde , bu da bitecek diyerek baltalamıyorum mutluluğu.
Tuğba Kadiroğlu
Yorumlar
Yorum Gönder